Selanik nasıl kaybedildi?
Tarih okurlar ve severler adına,içinde bulunduğumuz Ekim ayı,Osmanlı İmparatorluğu'nun dağılma sürecinin başladığı,günümüz Balkanlar coğrafyasının sınırlarının önemli ölçüde şekillendiği ve Rumeli'den Anadolu'ya yönelen büyük bir göç dalgasının meydana geldiği I.Balkan Savaşı'nın ilan edilişinin 100. yıldönümü olması bakımından önem taşımaktadır.Bu makalenin kaleme alınmaya başlandığı 8 Ekim 2012 tarihinden tam bir asır önce Yunanistan,Bulgaristan,Sırbistan ve Karadağ'dan oluşan Balkan Birliği ittifakı, yaklaşık 500 yıl boyunca yarımadayı hakimiyeti altında bulunduran imparatorluğa karşı savaş açmış,dört bir koldan saldırarak topraklarını ele geçirmeyi ve aralarında pay etmeyi hedeflemişlerdi.Art arda gelen toprak kayıpları ve Avrupa’nın mali denetimi altına giren «hasta adam» Osmanlı devleti'nin geçirdiği siyasi ve ekonomik buhranlar,sınırlarını genişletme ve asırlardır türk buyruğu altında yaşayan soydaşlarını «esaret» bağlarından kurtarma amacındaki hrıstiyan balkan ülkeleri için gerekli zemini hazırlıyordu.I.Balkan Savaşı  ve hemen ardından patlak veren II.Balkan Savaşında müttefik orduları ilk başta Osmanlı varlığını ortadan kaldırmak daha sonra da imparatorluk avrupasının ekonomik ve askeri merkezi konumundaki Selanik şehrine sahip olarak harap haldeki osmanlı idaresinin kaybettiklerinden aslan payını kazanmak için mücadele ettiler.
I.Balkan Savaşı'na kadar giden tarihi proses,Balkan yarımadasını tanımlamak için kullanılan «Avrupa'nın barut deposu» tabirinin aslında ne kadar yerinde olduğunu gösterir.1830'da bağımsız Yunanistan'ın tanınması,diğer balkan milletlerinin uyanışının ve bağımsızlık taleplerinin habercisi oldu.93 Harbi olarak bilinen 1877-78 Osmanlι-Rus savaşı sona erdiğinde tam bağımsız bir Sırbistan,Karadağ ve Romanya ve özerk bir Bulgaristan ortaya çıktı.Ayastefanos Antlaşması ile kaybettikleri toprakların bir kısmını Berlin Antlaşması ile geri alsalar da,Osmanlılar,imparatorluğun Balkanlardaki toprak bütünlüğünün artık ne kadar kırılgan olduğunun farkına vardılar.19.asrın son çeyreğinde,devlet yetkesinin giderek zayıflaması ve Rusya gibi büyük bir gücün himayesi ve desteği ile balkan ülkelerinin gayrimuntazam bir savaş halini örgütledikleri gözlemlenmektedir.Barut kokan Rumeli'de,komitacılar olarak bilinen eli silahlı gerilla çetelerinin faaliyeti,asayiş sorununu gündeme getirirken,asker ve vilayet idarelerinin eşkiya'ya karşı verdikleri mücadele günlük yaşamın bir parçası haline geldi.Osmanlı kimliği altında,inanç ve etnik köken'e karşı duyulan saygı ve höşgörü esasını asırlar boyunca koruyan sosyal yapı,birden etnik ve dini farklılıkların çatışma nedeni olarak ön plana çıktığı yeni bir düzen ile tanışmaya başladı.1897'de Osmanlı ve Yunanistan arasındaki savaş Yunanistan'ın kesin bir hezimeti ile sonuçlandı.Atina yollarının Osmanlı ordusuna açık olmasına rağmen,büyük devletlerin müdahelesiyle daha fazla ilerleme kaydedilmedi.Yunanistan,bu mağlubiyetin etkisi ve Makedonya üzerinde giderek artan Bulgar taleplerinin de farkında olarak,kuzeye doğru yayılma politikasını yeniden örgütlemek ve gözden geçirmek zorunda kaldı.1904’ten itibaren daha etkin bir hâl alan Makedonya mücadelesi yunan ordusuna mensup kurmay subayların isyancı güçlere verdiği eğitim ve mühimmat desteğiyle şehir ve köylerde yerinde organize edildi.1835'ten itibaren Selanik'te hizmet veren yunan konsolosluğu harekât üssü olarak seçildi ve silah tedariki,askeri eğitim,finansman ve planlama buradan sağlandı.Bu ilan edilmemiş harp,Osmanlılar'dan ziyade,ortodoks rumlar ve 1870’de özerk kiliselerinin tanınmasıyla milli intibahlarını gerçekleştiren bulgarlar arasında devam ediyordu.Silahlı çatışmalar devam ederken,Tanzimat reformlarının gayrimüslimlere tanıdığı imtiyazlar,balkan ülkelerine soydaş nüfusları üzerinde kültürel etkinliklerini arttırma imkanı tanıdı.Yunanlılar,Selanik ve diğer şehirlerdeki rum cemaatlerine eğitim veren yeni okullar kurdular,yunanca dilde gazeteler basıldı,Selanik'te 20.asrın başında dört yunan bankası faaliyetteydi.Diğer balkan devletleri de Osmanlı sonrası dönemde daha güçlü söz sahibi olabilmek ve Balkanlar'daki soydaşlarını sahiplenmek için paramiliter grupların faaliyetlerini,köy baskınlarını devam ettirdiler.Bunun yanında kültürel varlıklarını hissettirmeyi de ihmal etmediler.1903'de Makedonya İlinden ayaklanmasının Osmanlılar tarafından şiddetle bastırılması,avrupa kamuoyunda,"zulüm" ve "esaret" altındaki balkan milletlerine karşı duyulan empatinin güçlenmesine ve «Balkan Sorunu'nun» aciliyet kazanmasına neden oldu.1908 yılı,kırılgalaşan toplumsal yapının barış ortamına döndürülmeye çalışıldığı son yıl oldu.İttihat ve Terakki Cemiyeti tarafından tahttan indirilen sultan II.Abdülhamit Selanik'e sürgün edildi.Yeni anayasının kabulu ile II.Meşrutiyet ilan edildi.1908 yazı boyunca Selanik sokaklarında barış,kardeşlik ve eşitlik nidaları yankılandı.Komitacılar dağdan inerek silah bıraktılar.Fakat beklenen reformların hayata geçirilememesi üzerine bu sevinç dalgası yerini yeniden ayrılıkçı hareketlere bıraktı ve çeteler tekrardan Rumeli'yi birbirine katmaya başladılar.1911'de Yemen'de çıkan isyan ve aynı yıl İtalyanlar'ın Trablusgarp'a saldırmaları,Balkan ayaklanması için gerekli koşulların oluşmasına yardımcı oldu.Yunanistan,Bulgaristan,Sırbistan ve Karadağ'ın Osmanlı'ya karşı harekete geçme vakti gelmişti.Rumeli birliklerinin nizami askerler'den oluşan bir kısmı yukarıda belirtilen cephelere sevkedildiğinde olası bir Balkan harbi ihtimal dahilinde görülmüyordu.Avrupa devletlerine karşı bir iyi niyet göstergesi olarak göreve gelen iki Osmanlı hükümeti Ağustos 1912'den başlayarak Eylül 1912'ye kadar ordunun 1/3'lik kısmını terhis etti.Böylece,Balkan Birliği saldırıya geçtiğinde,asker sayısının az olması sebebiyle deneyimsiz ve eğitimsiz redif(yedek) birlikleri savaşa çağırıldı.Osmanlı devleti hazırlıksız yakalanmıştı.Yer yer kahramanca ve destansı müdafalar sergilense de,balkan orduları ciddi bir direnişe maruz kalmadan hızla ilerlediler.Kısa zamanda,Sırplar Makedonyayı,Bulgarlar Trakya'yı,Yunanlılar Ege adaları ve Kuzey Yunanistan'ı,Sırbistan-Karadağ birlikleri ise Arnavutluğu işgal ettiler.I.Balkan Savaşı ile Balkanlardaki Osmanlı hakimiyeti son bulurken,30 Mayıs 1913’de imzalanan Londra Antlaşması ile galip balkan devletleri kazanımlarını tescil ettirmiş oldular.
I.Balkan Savaşı başladığında ittifak orduları'nın ortak bir plan dahilinde hareket etmeleri öngörülmemişti. Sırbistan-Karadağ birliklerinin Arnavutluğa yaptıkları müşterek saldırının dışında dört ayrı cephede savaşan,dört farklı ordu mevcuttu.Güney'de Yunan ordusu kuvvetlerini iki ana kola ayırmıştı.Veliaht Prens Konstantin komutasındaki Tesalya ordusu ana gücü oluştururken,«Epir ordusu» adı verilen ikinci bir kuvvet ise destek sağlayarak Yanya'yı ele geçirmeye çalışacaktı.Yunan ordusu,Alasonya'da sınırı aşıp önemli bir direniş ile karşılaşmadan kuzeye doğru yürüyüşe geçtiğinde başbakan Elefterios Venizelos, Yunanistan orduları başkumandanı veliaht Konstantin'e bir telgraf çekerek ana kuvvetleri doğrudan Selanik'e yönlendirmesini emretti.Tüm endişesi,Bulgarların onlardan önce şehri ele geçirmeleri ve "de facto" bir diplomatik üstünlük elde etmeleri idi.Konstantin ise ticari hareketliliği ve Balkanların diplomasi odağı olması nedeniyle orduyu Manastır'a yönlendirmek istiyordu.Bu kısa süreli bir krizin yaşanmasına neden oldu.Venizelos,gönderdiği ikinci bir telgraf'ta,Selanik’in müttefik balkan güçleri tarafından işgal edilmesi halinde Konstantin'i sorumlu tutacağını belirtti ve kral I.George'un da araya girmesiyle başkumandan ikna oldu ve ordu Selanik istikametine doğru hareket etti.
Bu yürüyüşün önünü kesmek ve savunma mevzileri yaratmak gerekli ekipman'dan yoksun olan osmanlı ordusu için imkansız gibi görünüyordu.Sınırı müdafa etmek üzere 8.Kolordu'nun başına atanan Hasan Tahsin Paşa komutasındaki ufak ve dağınık nizamiye taburları geri çekilirken her bölge'den küçük müfrezeler Kolordu'ya iltihak ettiler.Ordu'nun sınırdan itibaren dağınık ve bozgun bir vaziyet alan ric'atı Hasan Tahsin Paşa'nın 8.Kolordu'nun hezimetini anlattığı ve savunması uslubundaki İzhâr-ı Hakîkat adlı metninde kısaca şöyle betimlenir:"Kırkgeçit mevkiinde,ric'at ettikleri Alasonya'dan yirmi misli ziyade bir düşman kuvvetine maruz kalan taburlarımızın tabii olan ric'atlerinde bütün o civardaki müslüman ahali hicrete koyulmuş ve bunu gören o havalinin rediflerinin mühim bir kısmı kıtalarını terk'le ailelerinin yanlarına firar etmişlerdi".Selanik yolunda geri çekilen ordu'nun savaş düzenini sağlamak müşkül bir hal almışken taburlar'dan sürekli olarak firarlar gözlemleniyordu.Yine Kastamonu'lu teğmen Süleyman Efendi anı defterine şunları yazmıştı:"Gece saat(alaturka) yedi oldu.Topçuların sağında çadırımızı kurduk.Gece'yi geçirirken bir komutan acele gelerek: Düşman geldi,bizim piyadeler kaçtı,ne duruyorsunuz,hemen arabaları koşun,kaçın,diyerek bizi helecana uğrattı.Üçüncü gün muharebe başladı,top sesleri fasılasız işitiliyordu.Saat beş'te ric'at emri verildi.Hasan Tahsin Paşa yanımızda,elinde bir parça ekmek yiyordu.Bizim taburların nerede olduğunu sordu.Taburların maneviyatı bozulmuş,muntazam bir hal yok.Askerin çoğu tüfeği omzuna almış gidiyordu".Göç eden yerli halkın da ordu saflarına karışması ile yağmur altındaki ordunun iaşe sorunu içinden çıkılmaz bir duruma dönüşmüştü.Bu karmaşa'ya bir çeki düzen vermek için ordu kurmayları ve Hasan Tahsin Paşa imkanlar dahilinde büyük özen ve özveri gösteriyorlardı.Tüm Rumeli ordusunun bozgun halindeki geri çekilişi,Selanik'ten önce son siper noktası olan Yenice-i Vardar'a(Vardar Yenicesi) kadar devam etti.Bu mevki'de,19-20 Ekim tarihleri arasında düşmana karşı netice alınamayan son bir mukavemet gösterildi.Sonrasında mevcut birlikler,Vardar nehri'nin doğusuna,Selanik önlerine kadar çekilmeye mecbur kaldılar. 
Türk ordusunun sayısı 40.000'i buluyordu.Fakat bu güç,sayısal olarak önemli nitelikte olsa da savaş gücü ve kabiliyeti bakımından çok gerideydi.Yunan ordusu şehrin kapılarına vardığında askerin maneviyatı hakkında bilgi edinmek isteyen Hasan Tahsin Paşa tüm fırka komutanlarına bir tezkere gönderdi.Durumun ciddiyetini vurguladı ve askerlerinin muharebe gücünü ve moralini bildirmelerini istedi.Komutanların cevaplarında dikkati çektikleri husus taburların'da asker sayısının gittikçe azaldığı ve talimsiz redif birliklerinin bir savaşı kaldıramayacak durumda olduğu yönündeydi.Ayrıca,elde kalan nizami erler'in muhtemel bir çatışma'da acemilerin disiplinsiz tavırlarından etkilenmesi endişesi dile getiriliyordu.Şehir akıbetini beklerken 17 Ekimde güvenlik endişesiyle sürgün sultan II. Abdülhamit,Alman Lorelei gemisine bindirilerek hayatının geri kalan yıllarını geçireceği payitaht'a geri gönderildi.Bundan bir gün sonra,18 Ekim'de,Karaburnu mevkiindeki savunma hattını aşan yunan donanmasına ait Nikolaos Votsis komutasındaki 11 numaralı torpil gemisi,gizlice limana sızdı ve limanda demirli olan Fethi Bülent korveti'ni batırmayı başardı.Selanik savunmasızdı ve etrafındaki çember daralıyordu.


Dönem'e ait bir tablo'da Selanik limanında demirli bulunan Fethi Bülent korveti'nin batırılışı

Selanik'in ilk teslim görüşmelerinin yapıldığı Topsin han'ın önünde yunan askerleri

Bu yazışmaların ışığında,Yunan ordusu şehre doğru hareket ettiğinde Hasan Tahsin Paşa nihayi kararını verdi ve ordu kumandanı veliaht Prens Konstantin'e belirli şartlar altında şehrin teslimini müzakere etmeye hazır olduğunu bildirdi.Prens Konstantin gönderdiği iki temsilci vasıtasıyla Hasan Tahsin'e teslim şartlarını,bir ön protokolün imzalanması şartıyla Selanik dışında bulunan eski Topsin Hanında tebliğ etti ve ilk görüşmeler burada yapıldı.Ön teslim protokolü yapılan görüşmeler sonunda imzalanırken kuzey'den yaklaşan öncü bulgar birlikleri de gözüktü.Bulgarlar sekiz saatlik bir gecikme ile Selanik'e varmışlardı.Şehrin yunanlılara teslim edildiğini öğrendiklerinde Hasan Tahsin Paşa'yı tehdit yollu aynı teslim protokolünü kendileri ile de imzalaması için baskı altında aldılar.Şehrin yunanlılara teslim edildiğini,muhataplarının onlar olduğunu bildiren paşa bu öneri'yi reddetti.Yine de yağmurlu 27 Ekim 1912 günü(eski takvime göre) Selanik sokaklarında yürüyen ilk rum birliklerine bir bulgar ve bir sırp taburu da eşlik ediyordu.Bulgarlar memnuniyetsizliklerini her fırsatta dile getirdiler,hatta şehri teslim eden Hasan Tahsin Paşa'yı suçlayarak şehri para karşılığında rumlara verdiğini iddia ettiler.Herşeye rağmen yunanlılar yapılan anlaşmadan memnun kaldılar.


Selanik'in fransızca kaleme alınan 10 maddelik teslim protokolü

Hasan Tahsin Paşa Konak'ta teslim protokolünü imzalarken
Yunan ordusu Beyaz Kule önünde

Ortodoks rum nüfusun şehrin koruyucusu olarak atfettiği Aziz Dimitrios gününün kutlandığı 26 Ekimi 27 Ekime bağlayan gece Selanik'in yunanlılara teslim edildi ve 27 Ekim günü ilk yunan taburları tek kurşun atılmadan şehre ayak bastılar.Bir dönemin sonunu simgeleyen bu olaya kadar yaşananlar,şüphesiz ki,askeri ve siyasi idare'nin şehri neden ve hangi şartlar altında yunanlılara teslim etmek zorunda kalğını açıklayabilmek adına önemlidir.Geçen bir asır içinde tüm Rumeli'nin olduğu gibi Selanik’in kaybediliş öyküsü de etraflıca araştırılmamış ve tarihi gerçekler somut verilerle ortaya koyulmamış olacaktır ki,şehrin pervasızca,askerin basiretsiz tutumu yüzünden kaderine terkedilği ve şüpheler doğuracak şekilde düşamana bırakıldığı düşüncesi kamuoyunda hasıl olmuştur.Bazı kesimlerde bu fikir tarihi bir gerçeklilik olarak kabul dahi görmüştür.Oysa ki,yunan ordusunun kuzeye doğru yürüyüşe geçmesinden,Osmanlı ordusunun Selanik önlerine kadar çekildiği ve şehrin teslim kararının alındığı güne kadar vuku bulanlar,bu kanaatin yukarıda belirtilen belgeler ve veriler doğrultusunda yeniden gözden geçirilmesini zorunlu kılmaktadır.İki ordunun hal ve maneviyatı,askeri kademenin tutumu,şehir halkı ve önde gelenlerinin müdafaya yönelik bakış açısı gerek şehrin savunmasının mümkün olup olmadığı hakkındaki şüpheleri gerekse savunmadan sorumlu 8.Kolordu Komutanı Hasan Tahsin Paşa'nın şehrin terkinden sorumlu olup olmadığını değerlendirmeye açık bırakmaktadır.Feci bir hatalar zincirinin idari bir felaketi doğurmasının sonucunda iki Balkan Savaşın'dan da büyük kayıplar vererek çıkan Osmanlı İmparatorluğu Avrupa topraklarının tümünü kaybetmiştir.Bu toprakların merkezi ve başkenti konumundaki Selanik şehri beş asırlık osmanlı hakimiyetinin ardından yunan idaresine geçti.Bir yüzyıl sonra,yeni belgeler ve kaynaklar ışığında bu konu üzerinde yeni araştırmaların yapılması tarihi gerçekliliğin ortaya çıkması bakımından zaruridir.


Bulgar kumandan Teodorof Selanik'i kuş bakışı izlerken
 
                                                                                                            Mehmet Memet
                                                                                                         Gümülcine,1/1/2013


  • KAYNAKÇA,«Selanik Düştü,Selanik’in Kaybediliş Öyküsü»,Mustafa Balcı,Kesit Yayınları,İstanbul 2010 ve NTV Tarih,Balkan Savaşları 100.Yıl,45.sayı,Ekim 2012,s.28-51.