Osmanlı İmparatorluğunda çarşı ve pazar düzeni,şehir bünyesinde faaliyet gösteren lonca ve esnaf grupları üzerine yapılan araştırmaların ne denli kısıtlı olduğu,şüphesiz,birçok tarihçinin üzerinde durduğu ve belirttiği bir husus olmuştur[1].Buna karşılık bugüne kadar yapılan araştırmaların bir sonucu olarak genel tarih yazımının üzerinde mutabık olduğu nokta,Osmanlı İmparatorluğunda iktisadi hayatın ve sanayi’nin, üretici ve üretim miktarını kontrol altında tutan,şehir ve çevresindeki köylerle sınırlı yerel arz’a cevap vermeyi amaçlayan ve her meslek için devlet hükmüyle belirlenmiş esnaf sayısının aşılmasını yasaklayan ortaçağ kasaba ekonomisi temellerine dayandığıdır[2].Hirfet sistemi olarak bilinen lonca düzeninde çeşitli üretim gruplarına mensup küçük esnaf’ın –sayıları ihtiyaca göre önceden belirlenerek- şehir içinde aynı alanda çalıştığını,malını satışa sunduğunu veya zanaatini icra ettiğini görüyoruz.Esnaf loncalarının aynı bölgeye yoğunlaşmasındaki esas amaç yukarıda belirtilen sınırlı ve katı kurallarla belirlenmiş üretici sayısının hem aynı loncaya mensup üyeler tarafından hemde devletin,kadı ve muhtesib gibi memurları vasıtasıyla üretim-tüketim dengesini ve kuralların nizami olarak uygulandığını güvence altına alması ve denetime tabi tutmasıydı.Aynı gruba ait esnafların aynı mahalde üretim yapması ve bu mahalin dışında bir bölgeye dükkan açılmasının yasaklanması bu amaca hizmet ettiği gibi,bu durum devletin esnaf üzerindeki  teftiş ve vergilendirilme yetkisini kullanması açısından önemli avantajlar sağlıyor,üretimin çeşitli bölgelere dağılmasını engelliyordu.
1430 fethinin hemen ardından Selanikte ekonomik hayatın yeniden normale dönmesi,stratejik önemi büyük olan bu liman şehrinde ticaretin canlandırılması ve günlük hayatın ihtiyaçlarına cevap verecek olan yerel üretimin her alanda gerçekleşebilmesi padişah II.Murad’ın öncelikleri arasına girdi.Şehrin eski refahını bulabilmesi için kuşatmadan sağ kurtulan hrıstiyan nüfusa ve kiliseye taşınmaz mal varlıkları geri verildi ve eskiden olduğu gibi işlerine dönmeleri emredildi[3].Buna rağmen şehrin ekonomik hayatının normale dönmesinin önünde önemli bir engel vardı.Bu ise Balkanlardaki Osmanlı fetihlerini bir yandan hızlandıran diğer yandan da fethin ertesinde yeni idareyi aşılması güç zorluklarla karşı karşıya bırakan bir unsur olarak Osmanlıların bu coğrafyada 14.yüzyılın siyasi ve ekonomik istikrarsızlığından ötürü geri kalmış,harap şehirleri ele geçirmiş olmalarıydı.Bu gerçek,şehirlerde yeni bir yönetim yapısını oluşturmayı ve Osmanlı idaresindeki yeni yaşam alanının vazgeçilmez bir parçası olarak nüfusu temin etmeyi bu toprakların yeni sahiplerinin sorumluluğu kılıyordu.Selanik,14.asırda iktisadi,siyasi ve dini açıdan geçirdiği çalkantılı dönem göz önüne alınırsa bu şehirlerin tipik bir örneğini teşkil ediyordu.Nüfusu yok denecek kadar azdı ve altyapısı tamamen yok olmuş haldeydi.Bu soruna çözüm arayan II.Murad bedelleri ödenerek serbest kalan 1.000 kadar Selanikli hrıstiyan esir’in yanında,Yenice-i Vardar’dan gelen 1.000 kadar müslüman türkü de şehre yerleştirdi[4].Bunların birçoğu çeşitli meslekleri icra edebilen zanaatkarlardı ve gelişleri yerel ekonomiye taze kan aşıladı[5].Diğer taraftan şehri kalkındırmakta Selanik’in eski sakinleri olan hrıstiyanlardan istifade etmemek akılcı bir hareket olmazdı.Onlar da,gerek eski işlerine dönmek suretiyle gerekse çeşitli yeni görevler üstlenerek[6] şehir ekonomisinin işleyişinde yerlerini aldılar ve yeni düzenin bir parçasını teşkil ettiler. Eski sakinlerine evleri geri verilirken,II.Murad’ın çağrısına kulak verip geri dönen ve şehri Venedik döneminde terketmiş olan Selanikliler de boş evlere yerleştirildiler,türk nüfusla beraber çalışmaya başladılar.Şehir nüfusu,15.yüzyılda,1492’de başlayan Yahudi göçünden sonra yaşanan büyük patlamayı yakalayamamışsa da Osmanlı devlet yapısının kendini her alanda göstermeye başlaması şehrin ticari hayatının düzenli işleyişine büyük katkıda bulundu.Fethin ilk günlerinden itibaren kilise ve manastırların,vakıfların ve kişilerin mal ve mülkün statüsünü belirleyen Ferman-ı hümayunlar aynı zamanda şehri günlük yaşamın tüm gereksinimlerini karşılayacak dükkan ve esnaf faaliyeti ile donattılar.Şehrin hemen dışında bulunan ve önemli bir gelir kaynağı sayılan tuzlalar ve yine Halkidiki yarımadasındaki Sidrekapsi maden ocakları faaliyete geçti.Liman'a yakın bulunan bir bölgede kurulan çarşı,terziler,ekmekçiler,bakkallar,balıkçılar,ayakkabı tamircileri ve her çeşit dükkan ile doldu taştı[7].15.yüzyılın son çeyreğinde inşa edilen Selanik bedesteni un,tekstil,baharat,kürk ve deri malların satıldığı dükkanların yanı sıra ipek ve değerli kumaşların,altın ve ziynet eşyasının depolandığı bir merkez oldu.Şehirde ekonomik hayatın hızlı bir şekilde örgütlenmesi iki açıdan önemli idi.Şehir kendi nüfusuna yetecek ölçüde yiyecek,giyecek ve diğer mamulü kendi başına tedarik etme olanağına sahip oluyordu.Buna ek olarak,şehirde imal edilen ürünlerin başta çevre köy ve yerleşimlere,ilerleyen safhada ise daha geniş pazarlara ulaşmasının önü açılıyordu.Mark Mazower’in de eserinde belirttiği gibi şehirde “tüccarların,bir kürkçü,bir mücevherci ve bir gümüşçünün varlığı,uluslararası çapta bir ticaret ve zenginliğin canlanışına işaret ediyordu”[8].Yukarıda belirtilen bütün çabalara rağmen 1478 yılında yapılan nüfus tahririnin[9] de ortaya koyduğu gibi şehir Osmanlıların eline geçmesinden yaklaşık elli yıl sonra halen istenilen nüfus ve ekonomik gelişim düzeyine varamamıştı.Çevresindeki geniş otlaklarda hayvancılık ve kısıtlı sayıda çiftçi temelde nüfus yetersizliği sebebiyle daha fazla büyüme sergileyemeyen bir iktisadi yapının ana hatlarını oluşturuyorlardı.Bu durum üstün el ve sanat becerileri ile Sefaradlar ve akabinde tüm Avrupa’dan yahudiler şehre yerleşene kadar sürdü ve 16.yüzyılda şehir gelişerek büyük bir ticari atılım sergiledi.Yahudiler tümüyle ellerinde tutacakları yerek bir yün dokumacılığı sanayii kurmakla kalmadılar,Selanik ticaretini imparatorluk sınırlarının çok dışına taşıyarak Doğunun ticaret yollarını Orta Avrupa ve Akdeniz limanları ile birleştirdiler. 
            
Kazancılar Çarşısında bir yahudi(solda) ve bir müslüman(sağda) demir ustası

Osmanlı hakimiyeti ile beraber Selanikte esnaf toplulukları ve loncaların kurulması şehrin ekomomik refah seviyesinin yükselmesini ve ticaretin canlanmasını takip etti.Çarşının,muhtemelen Bizans şehrinin merkezine kurulması ile birlikte şehrin her sokağına bir esnaf grubu yerleşti.Şehir toponimisinin 15.asır ve 20.yüzyıl başı verilerini dönüşümlü olarak karşılaştırdığımızda asırlar içinde Osmanlı Selaniğinin büyük ölçüde değişkenlik göstermeyen bir çarşı teşkilatını fethin ilk yıllarından başlayarak tahsis ettiğini göstermektedir.Gelincik(Avret Pazarı veya Karılar Pazarı),Şira Furusan(veya Üzümciyan,yani Üzümcüler),Balık Pazarı,Mumcular,Basmacılar,Sandıkçılar,Ataran(baharat satıcıları)[10] gibi sokak isimleri Osmanlı döneminin sonuna kadar çarşının ve şehrin değişik bölgelerine kurulan küçük esnaf gruplarının varlığını işaret ediyor.Aynı gerçek,1668’de şehre gelen türk seyyah Evliya Çelebi tarafından da doğrulanmaktadır.Çelebinin biraz da abartılı sayılabilecek ifadesiyle şehir 300 caddeden oluşmaktadır ve her caddede bir pazar bulunur.Tahtakale Pazarı,kale dışında Mısır Çarşısı,Halıcılar pazarı,Kavaflar çarşısı,Terziler çarşısı,Takkeciler çarşısı ve Kavukçular pazarı,ayrı sokaklarda ise bozahane ve meyhaneler bu çarşı yapılanmasının bazı örneklerini oluşturmaktadırlar[11].
Bu konuda pek az kaynağın mevcut olmasına rağmen yapı ve özellikleri bakımından Osmanlı döneminde Selanikte lonca mensuplarının ve küçük zanaatkarın şehrin temel etnik-dini gruplarını oluşturan Hrıstiyan Rum cemaatindene,Yahudilerden veya Müslüman Türklerden üyeye sahip olması olasıydı.Bunun yanında tamamı itibariyle bir etnik veya dini gruptan oluşan esnaf loncaları da yok değildi.Örneğin yeniçeri ortaları ile sıkı bağları bulunan ve şehir içinde büyük bir güce sahip olduğu bilinen Dabbağlar loncası tamamı itibariyle müslümanlardan oluşuyordu.Aynı şekilde basma boyacıları rum,yün dokumacılarının ise neredeyse tamamı yahudiydi.
Selanikte yukarıda bahsettiğimiz üzere asırlar boyunca şehir içinde yerini koruyan ve bir kompleks halinde çarşıyı oluşturan esnaf öbekleri kuruldu.Bu noktada Osmanlı idaresi altındaki şehirde faaliyet gösteren ve Osmanlıda küçük esnaf’ın teşkilatlanma şeklinin en belirgin biçimini arz eden bir örnekten bahsedeceğiz.Bu teşebbüsümüzde,Bizans İmparatorluğunda mevcut olan şehir altyapı ve ekonomisinin,şehirlerin Osmanlı egemenliğine geçiş sürecinde ne biçimde değerlendirildiğini ve şehirlerin yeni iktisadi profiline dahil edilerek işlevini sürdürdüğü konusunda kayda değer bilgiler sunmaya çalışacağız.
Kazancılar Çarşısı, Kazancılar camii çevresinde kurulmuş küçük bir esnaf grubu idi.Osmanlı döneminde Kazancılar Camii olarak anılan yapı, Vardar Caddesi’nin(bugünkü Egnatia caddesi) merkezinde yer alan ve 1028’de inşa edilen Panagia Halkeon,Meryem Ana kilisesi idi.Kilisenin giriş kitabesinden yola çıkarak,yapının bulunduğu yerde Roma döneminde bir pagan tapınağının bulunduğu iddiası ortaya atılmıştır[12].Bizans dönemi boyunca Panagia Halkeon kilisesi çevresinde bakır işçilerinden oluşan bir esnaf grubunun faaliyet gösterdiği,kilisenin «Halkeo[13],yani Bakırcılar olarak anılmasından anlaşılmaktadır.Somut bir belge bulunmamasına rağmen aynı esnaf grubunun Roma döneminde de burada faaliyet göstermiş olması kuvvetle muhtemeldir.1028 yılında kilisenin inşa edilmesinden önce çarşı,forum,hamam,amfitiyatro gibi yapılardan oluşan Agora kompleksinin güneybatı kısmında yer alan ve Halkeftiki Stoa(Bakırcı pasajı) olarak bilinen bölgede aynı faaliyetin sürdürülmüş olması muhtemel bölgenin ekonomik faaliyet alanı olduğu düşünülürse muhtemel bür olasılıktır.Roma dönemini takip eden Bizans döneminde çağdaş kaynaklar tarafından da belirtilen Halkomatades(=Bakırcılar) çarşısı,bu zanaate atfen adını almış olan kilise ve çevresindeki dar sokaklara kurulan küçük dükkanlardan oluşmaktaydı.


Kazancılar Çarşısında bir sobacı

Osmanlı dönemine gelindiğinde,1430 fethinin ardından,Balaban Ağa isminde bir şahsın Panagia Halkeon kilisesini camiye tahvil ettirdiğini 1478 tahriri sayesinde öğreniyoruz[14].Aynı şahsın kim olduğu bilinmeyen oğlu Ahmed Ağa caminin bakımı için şehir içinde birçok ev ve dükkan vakfetmiş,yakınına ise şehrin en eskilerinden sayılan bir de medrese kurmuştu.1478 tahririnde adı geçmesi bakımından Kazancılar Camiinin 1430-1478 yılları arasında cami olduğunu kesin olarak söyleyebiliriz.Aynı şekilde,tahrir defterinde Balaban Ağa Mescidi olarak geçen caminin aynı dönemde Kazancılar Camii olarak anılmaya başladığı da bilinmektedir.Şehirde Bizans hakimiyetinin son bulmasıyla bu loncaya mensup kaç hrıstiyanın fethin ardından esaretten kurtularak mesleklerine geri döndüğünü kesin olarak söylemek mümkün değildir.Fakat,şehrin yeniden iskan ve yapılandırılma sürecinde özellikle Yenice-i Vardar’dan getirilen zanaat sahibi müslüman nüfusun belirli ölçüde de olsa Kazancılar loncasının kurulmasına iştirak ettiği var sayılmalıdır.Türk bakır işçilerinin varlığı 1478’de mahallede 12 müslüman hane yani yaklaşık 60 kişi,2 imam ve 1 mücerred’in bulunmasından da teyid edilebilmektedir[15].Mahallede yaşam giderek gelişirken,mahalle sakinlerinin de altyapısı hazır olan bu zanaatı devam ettirdikleri görülmektedir.1492 yılında şehre yahudilerin de göç etmesiyle birlikte lonca bünyesine üçüncü bir unsur katılmış oldu.16.asrın ortalarından itibaren ise mahallede yahudi varlığının giderek arttığını görmekteyiz ki 17.asır ortalarında bu varlık yahudi Roğos mahallesinin burada kurulmasına kadar yükselen bir grafik çizecektir[16].

Panagia Halkeon kilisesi olarak bilinen Kazancılar Camii 1430-1478 yılları arasında Balaban ağa tarafından camiye tahvil ettirildi

Kazancılar loncası Osmanlı hakimiyetinin son yıllarına kadar caminin solunda yer alan (bugünkü Halkeon caddesi) sokağın her iki tarafında ve ara sokaklardaki dükkanlarda varlığını sürdürdü.1917 yangınından önce yapısını koruyan lonca,yeni şehir düzenlemesinden sonra artık arka sokaklara kısıtlı bir çarşı olarak günümüze kadar faaliyetini sürdürdü.
Kazancılar Çarşısı örneği,şehirde Osmanlı hakimiyetinin kurulmasının ardından ekonomik ve ticari hayatın durmasına veya aksamasına sebep olacak bir hamlenin gerçekleşmediğinin bir göstergesidir.Aksine devamlılık arz edecek şekilde bu ve diğer örneklerde olduğu gibi şehrin her türlü ihtiyacının karşılanması için üretici gruplarının faaliyetini sürdürdüğünü dini kimlik gözetmeksizin iktisadi yarar adını kullanıldığını ortaya koymaktadır.Tüm Osmanlı hakimiyeti boyunca aynı bölgede bulunan Kazancılar çarşısı bugün yerini,Panagia Halkeon kilisesinin etrafındaki caddelerde gümüş ve bakır eşya vs. satan dükkanlara bırakmış olsa da tarihi bir sürecin değişmeyen ana hattını,bakır işlemeciliğinin bölgeye vurduğu damganın izlerini muhafaza etmeye çalışmaktadır.Asırların değişmeyen topografik bir referans noktası olarak Selanik çarşısının bu köşesi günümüzün kalabalık ve gürültülü şehir merkezinde tarihi bir zanaatın son kalıntılarını yaşatmaya çalışmaktadır.Osmanlı şehir düzeninin içinde çarşının önemi,hamili olduğu önceki medeniyetlerden devraldığı şekilde lonca sistemini kökten zedeleyecek şekilde değiştirmemesi,asırlar boyunca aynı ekonomik faaliyeti devam ettirmesi ve çağımıza kısmen de olsa aktarılabilmesi özelliği süreklilik olan bir olgunun devirden devire ve elden ele nasıl aktarıldığının bir örneğidir. 

Günümüz Selanikinde,Panagia Halkeon kilisesinin etrafındaki sokaklarda gümüş,bakır ve altın eşyası satan birçok dükkan bulunmaktadır.Kilisenin batısında bulunan Kleisouras caddesi






[1]İlber Ortaylı,Osmanlı’yı Yeniden Keşfetmek II,Son İmparatorluk Osmanlı,“Osmanlı döneminde Ahilik ve Esnaflık”,s.93.
[2]Halil İnalcık,Osmanlı İmparatorluğu üzerine araştırmalar-I,“Hirfet,Esnaf”,s.265.
[3]I.Tsaras,Ioannou Anagnostou,“Diigisis peri tis telefteas aloseos tis Thessalonikis” ve “Monodia epi ti alosi tis Tessalonikis”,I.Tsaras Yayınları,Bibliothiki tis Byzantinis Thessalonikis 1,Thessaloniki 1958,Melek Delilbaşı,Johannis Anagnostis,“Selanik’in Son Zaptı Hakkında bir Tarih”,TTK Yayınları,Ankara,1989(bundan böyle:I.Anagnostis),¶19.
[4]I.Anagnostis ¶19.
[5]Mark Mazower,Selanik:Hayaletler Şehri,Hrıstiyanlar,Müslümanlar ve Yahudiler,1430-1950,(bundan böyle M.Mazower),s.48.
[6]II.Murad’ın emri üzerine yerel çoban ve çiftçilerden oluşan bir grup Hrıstiyan deniz surlarında devriye görevini üstlendi.M.Mazower,s.57.
[7]M.Mazower,s.59.
[8]M.Mazower,s.59.
[9]Portrait of a City:The Population and Topography of Ottoman Selanik(Thessaloniki) in the Year 1478.Heath Lowry,Diptycha II,s.281.Atina,1980.
[10]V.Dimitriadis,Topographia tis Thessalonikis kata tin epohi tis Tourkokratias,1430-1912(bundan böyle V.Dimitriadis,Topographia),s.180-182.
[11]Günümüz Türkçesiyle Evliya Çelebi Seyahatnamesi,8.Kitap-II. Cilt,Seyit Ali Kahraman,Yapı Kredi Yayınları,1.Baskı,İstanbul,Mart 2011.
[12]V.Dimitriadis,Topographia,s.312.
[13]Halkos=Bakır(Yunanca’da).
[14]V.Dimitriadis,Topographia,s.32 ve ayrıca bak,Heath Lowry.
[15]V.Dimitriadis,Topographia,s.26.16.asır başında mahallede müslüman hane sayısı 21’e yükselmiştir.20.asır başlarında ise mahallede yahudi nüfusu çoğunlukta olup Roğos mahallesinin kurulduğnu görüyoruz.Ayrıca bak,Heath Lowry.
[16]V.Dimitriadis,Topographia,s.159.