Evliya Çelebi kimdir?
Evliya Çelebi 25 Mart 1611’de İstanbul’un Unkapanı semtinde doğmuş ünlü 17.yüzyıl türk seyyahıdır.Fetihten sonra Kütahya’dan İstanbul’a yerleşen bir aileye mensup olan Çelebi’nin babası Derviş Mehmed Zilli,I.Süleyman’dan I.Ahmed’e kadar tüm padişahların kuyumcubaşılığını[1] yapmış ve seferlerine katılmıştır.Küçük yaştan itibaren iyi bir eğitim gören Evliya Çelebi öğrenimini saray okulu olan Enderun’da tamamladı.Kur’an,Arapça,güzel yazı,müzik,beden eğitimi ve yabancı dil üzerine özel dersler aldıktan sonra saray’da göreve başladı.
Yaptığı hizmetlerle padişahın ve devlet erkanının övgüsüne mazhar olan Evliya Çelebi’nin devletin daha üst mertebelerinde görevler üstlenmesi beklenirken olayların seyri bu öngörüyü boşa çıkardı.Gezginliğe ve seyahate duyduğu dinmek bilmeyen arzu kendine özgü masalsı yazı dili ile anlattığı bir rüya’nın ardından 70 yaşına kadar Osmanlı coğrafyasını da aşan bir seyahat dizisini gerçekleştirmesine vesile oldu.Rüyaya göre Çelebi,İstanbuldaki yemiş iskelesi civarında bulunan Ahi Çelebi camiinde,büyük bir cemaatin arasında ön safta Hz.Muhammed’i,dört halifesini ve ashab-ı görür.Yanına yaklaşıp şefaat dilemek isteyen Evliya Çelebi bunu güçlükle gerçekleştirdiğinde “Şefaat ya Resulallah” yerine “Seyahat ya Resulallah” cümlesini telaffuz eder ve böylelikle yıllar sürecek olan seyahati başlar.
«Seyahatnâme»
Tüm Osmanlı topraklarını gezen Evliya Çelebi ziyaret ettiği yerler ve tanık olduğu olaylar hakkındaki izlenimlerini Seyahatnâme adını verdiği 10 ciltlik eserinde toplamıştır.Kendi üslûbu ile kaleme aldığı bu yapıtta Çelebi,seyahat ettiği bölgelerde bizzat şahit olduğu olayları bazen gerçekçi bazen de fantastik betimlemelerle anlatmıştır.Onyedinci asır Osmanlı kaynaklarının derin bir sessizlik içinde olduğu bir dönemde,Seyahatnâme yalnızca geniş Osmanlı coğrafyası adına çok değerli topografik,toponimik,laografik ve ekonomik bilgiler içermekle kalmaz.Coğrafi tanımlamaların da ötesinde,17.asır Osmanlı sosyal yapısı,iktisadi hayatı,günlük yaşamı,çarşı düzenini gözler önüne sermekte,her şehirde kurulmuş cami,hamam,kervansaray,bedesten,vs. gibi kamu yapıları hakkında ayrıntılı detaylar içermektedir.Bu açıdan bakıldığında sadece türk kültür tarihinin değil beynelmilel edebiyat ve tarih bibliografyasının temel taşlarından birisi olarak karşımıza çıkmaktadır.
Seyahâtname’nin 8.cilt’i Evliya Çelebi’nin bugünkü Yunanistanın tamamı,Makedonya ve Arnavutluğun ise bir kısmını içine alan bölgeye yaptığı seyahati kapsamaktadır.Batı Trakya’dan başlayarak sırasıyla Dimetoka,Ferecik,Gümülcine,Kavala,Siroz,Selanik,Alasonya kalesi,Tırhala kalesi,Atina,Mora yarımadası,Kefalonya,Mizitre,Anapoli,Navarin,Moton kalesi,Koron kalesi,Girit adasında Hanya ve Kandiye,Elbasan,Ohri,İştib,Timuş,Usturumca,Hayrabolu’yu gezen seyyahın yolculuğu Tekirdağında son bulmaktadır[2].
Evliya Çelebi Selanik’e hangi dönemde gelmiştir?
Evliya Çelebi günümüz Yunanistanını ve Makedonya ile Arnavutluğun bir kısmını içine alan seyahatini Osmanlı İmparatorluğu için büyük önem arz eden siyasi gelişmelerin yaşandığı bir dönemde gerçekleşmiştir.Öyleki,1645 yılında başlayan Girit seferi Akdeniz’de 25 sene sürecek olan bir Osmanlı-Venedik savaşının perdesini açmış ve 5 Eylül 1669’da imzalanan barış ile ada Osmanlı hakimiyetine geçmiştir.Evliya Çelebi’nin bu dönemde gerçekleştirdiği Rumeli gezisi,seyahat amacının dışında Girit’e yapılacak son sefer için asker toplama görevini de içermektedir.Diğer yandan onyedinci yüzyılın ortalarına ait Venedik elçi raporlarının da doğruladığı gibi Girit seferine katılacak olan askerlerin sevkiyat ve cephane merkezi Osmanlı Balkanlarının en büyük ve en önemli şehri olan Selaniktir[3].Geçmişte birçok padişahın ve Avrupa seferlerinin geçiş noktası olan şehir kuzeyden güney’e doğru uzanan askeri ve ticari yolların kesişme noktasında bulunuyordu.Evliya Çelebi 1668 senesinde şehre geldiğinde,şüphesiz ki bu döneme ait tarih dokümanının şehir ile ilgili gelecekteki araştırmacılara ne kadar kısıtlı bilgi sunacağından habersizdi.Böylece,şehrin idaresinden askeri nizamına ve tahkimatına,camilerden hamamlara ve cemaatler’den günlük yaşama,Selaniklilerin yiyecek,giyecek alışkanlıklarından şehirde konuşulan farklı dillere kadar bir dizi önemli konuya ışık tutan eserini yazdığında, yalnızca geçmiş bir tarihi bugüne taşımakla kalmaz,genel Osmanlı tarihi envanterinde mevcut büyük bir boşluğu da doldurmuş olur.Bu çalışmamızda Evliya Çelebi’nin 1668 senesinde Osmanlı Selanikinde Osmanlı idaresi ve iradesinin ne şekilde tecelli ettiği ve ne gibi bir yapılanma içinde olduğu hakkında bizlere aktardığı bilgileri değerlendirmeye çalışacağız.Balkanlardaki Osmanlı şehir yapılanmasında kalelerin ve savunmaya yönelik askeri donanımın öneminden bahsederken Çelebi’nin detaylı anlatımının Selanik kalesi ile alakalı bize sunduğu verilerden yararlanmaya teşebbüs edeceğiz.  


Evliya Çelebi

Evliya Çelebi’nin gözüyle 1668 senesinde Selanikte Osmanlı idaresi ve Selanik kalesi[4]
Selanik ile ilgili izlenimlerine başlamadan önce Evliya Çelebi,Seyahatnâme’nin ilgili bölümünde şehrin kuruluş safhası ile alakalı hayali bir öyküyü bizlere aktarmaktadır.Çelebi benzer fantastik hikayeleri eserinin birçok yerinde kullanmıştır.Şehrin Rum elinde geliştiğini ve işlek bir yer halini aldığını anlatan Çelebi Selanikteki Yahudilerin sayısından etkilenmiş olacak ki Selanik’e nasıl yerleştikleri hakkında mitoloji olarak tanımlanabilecek bir anlatıyı kaleme almaktadır.Buna göre Ortadoğu’da uğradıkları büyük bir kıyımın ardından gemilere binen Yahudiler Selanik’e gelmiş ve buranın sakinlerini hile kullanarak kale’den çıkartarak şehre sahip olmuşlardır.En nihayetinde,defalarca el değiştiren şehir,792(1390)senesinde Orhan Gazi’nin oğlu I.Murad Hüdavendigâr’ın vezirlerinden Gazi Evrenos Bey tarafından fethedimiştir.Evliya Çelebi’nin verdiği bu tarih ve Selanik’in fethi hakkında I.Murad dönemini işaret etmesi tartışmalı bir husustur.Seyyahın bu noktada I.Murad dönemine tekabül eden, Selanik’in 1387 senesinde bir ahidnâme ile ilk kez Osmanlı’ya teslim olmasından bahsetme ihtimali düşüktür çünkü açık bir şekilde gerçekleşen bir fetih’ten bahsetmektedir.Diğer taraftan zikrettiği fetih 1394 yılında şehrin Osmanlılar tarafından geri alınması ise bu olay I.Murad döneminde değil,oğlu ve halefi I.Bayezid döneminde gerçekleşmiştir.Temel olarak alınması gereken husus Evliya Çelebi’nin burada Selanik’in fethine dair yanlış bir tarihlendirme yaptığıdır.Her iki ihtimal ise şehrin Gazi Evrenos Bey tarafından fethedilmiş olduğu gerçeğinden uzak bir olasılık olarak ele alınmamalıdır.Bunun sebebi ise Balkan fütühatının büyük bölümünün ve özellikle Kuzey Yunanistanın fethinin bu çok ünlü uc beyi ve askeri şahsiyeti tarafından yapıldığıdır.
1668de Selanik şehrinde Osmanlı idari yapısı
Siyasi otorite,dini mertebe ve adaletin temini
Evliya Çelebi’nin şehri ziyaret ettiği dönemde Selanik şehri Rumeli eyaletinin Selanik sancağına bağlı bir kaza idi.Osmanlı idaresinin şehirdeki temsilcisi diğer bölgelerdeki gibi bir bey’di.Dini mertebe Hanefi mezhebine mensup bir şeyhülislam ve Şafi,Maliki,Hanbeli mezheplerine mensup üç müftüden oluşmaktaydı.Adalet ise,yetki alanı Kesendire (Kassandra),Sidirkapsi (Sidirokafsia) ve Aynaroz(Agion Oros) kazalarını da kapsayan Selanik mollası tarafından sağlanmaktaydı.Çelebi,Selanik mollasının gücünü ve saygınlığını övmekle bitirememektedir.Öyleki,mollanın yanında bey,paşa ve müsellemler[5] söz dahi edemezler” der.Selanik mollasının şehir içinde dört naipliği bulunmaktadır.Bunlar çarşı naipliği,Kelemerye naipliği,Mısır Çarşısı naipliği ve muhtesib ağa naipliği olarak sıralanmaktadırlar.
Askeri idare
Evliya Çelebi Selanik’in mevcut askeri gücüne ve bunun özelliklerine genişçe yer ayırmaktadır.İlk olarak verdiği bilgiye göre Selanik beyi savaş halinde Rumeli vezirleriyle birlikte kara seferlerine katılmamaktadır.Buna karşın donanma kumandanı ve Cezayir,Tunus,Trablusgarp ve Ege Adalarının paşası rütbesini taşıyan Kaptan Paşa ile birlikte deniz seferlerine katılma yükümlülüğü vardır.Selanik kalesinin 6.000 askeri,zeamet[6] ve tımar sahiplerinin askerine,Yörükler ocağı beyi’nin askeri ve Selanik paşasının şahsi muhafız birliğinin eklenmesiyle elde edilmektedir.Bu askeri gücün haricinde “eşkinci”,yani savaşa katılmak üzere hazır bekleyen eyalet askerinin sayısı 12.000’dir.Bu askeri birlik ayrı bir kumandanın emri altındadır.Şehir içinde görev yapan daimi askerler ise çeşitli vasıflara sahip olup ordunun ihtiyaçlarını ve donanımını sağlayan personeli oluşturmaktadırlar.Sipah kethüdayeri,Yeniçeri serdarı,Selanikte üretilen yeniçeri üniformalarının yapımında kullanılan Selanik çukasını tahsil etme göreviyle İstanbuldan gelen Selanik Ağası,başçavuş,divan efendisi,küçük çavuş ve bir oda yeniçeri şehirde sürekli olarak hazır bulunmaktadırlar.Selanikte faaliyette bulunan baruthane’den gelen cebecibaşı ve topçubaşı da birer oda askerle bu güce destek sağlamaktadırlar.Kalenin değişik bölümlere ayrılmış surlarla çevrili kesiminde dört adet kale dizdarı bulunumaktadır.Yukarı İç Kale dizdarı,şehrin kuzeyindeki Yedikule kalesine,Kelemerye Kulesi dizdarı Beyaz Kule’de konuçlandırılmış yeniçeri kuvvetlerine ve orta hisar dizdarı anaşehre hükmediyordu.Evliya Çelebi dördüncü dizdarın hangi bölgede bulunduğunu belirtmemektedir,fakat şehrin Osmanlı dönemindeki kale savunmasından hakkında bilinenlerden yola çıkarsak dördüncü dizdarın limanda bulunan Vardar kalesinde görev yaptığını kolaylıkla tahmin edebiliriz.Evliya Çelebi ayrıca şehir içinde çeşitli askeri mevkiye sahip ve aynı zamanda şehir emniyetinden,ticareti yapılan malların usullere uygun olup olmadığını denetleyen ve vergi toplamakla sorumlu olan ordu neferini,devlet memurlarını ve ağalıkları[7] detaylı bir biçimde sıralamaktadır.Hisar eri ağası[8], martosolan ağası[9], yerli topçu ağası, muhtesib ağa[10], gümrük emini, şehremini, haraç emini[11], mimarbaşı[12], subaşı[13], baruthane emini,kethüdası ve katipleri[14] bunlardan bazılarıdır.

Evliya Çelebi şöyle yazmaktadır:"Evvelâ Akdeniz'in Rumeli kıyısında uzunluğu 100 mil bir körfezin batı tarafı nihayetinde bulunup o körfezin bir kumsal pâk limanı kenarında,iç kalesi bir topraklı ve kayalı yüksek tepe üzerinde üçgen şekilli,şeddadi beyaz taş sağlam bir hisar,dayanıklı bir surdur.Halkı şanlı eski bir kaledir ki öyle bir mamur şehrin Akdeniz kıyısında benzeri yoktur".Gravür O.Dapper'e ait(1688)

Selanik şehrinin ve kalesinin tarifi
Evliya Çelebi’nin tarifine göre Selanik şehri 100 millik bir körfezin sonunda bulunan bir limanın yanındadır.Üçgen şeklinde yapılmış İçkalesi,sağlam taş surlarla çevrili,topraklı ve kayalı yüksek bir tepede yer almaktadır.Kalenin deniz kıyısında 3 mil,kara tarafında 3 mil en’i bulunmaktadır[15].Şehrin kuzeyinde Hortaç dağı(Hortiatis),batı yakasında Yenice-i Vardar, doğusunda kara ve güneyinde körfez bulunmaktadır.
Evliya Çelebi Selanik kalesini çepeçevre dolaşır.Liman’dan başlayarak şehir kalesi’nin güneybatı ucunda bulunan Vardar kulesi tophanesinden[16] Vardar tophanesi kapısına[17] kadar 300 adımlık bir mesafe kat eder.Batı’ya doğru devam ettiğinde şehrin batı yönündeki ana çıkış kapısı olan Vardar Kapısına[18] rastlar.Daha kuzeyde Mevlevihane Kapısı olarak bilinen Yenikapıyı görür.Kuzeye doğru giden yokuş yolu aşan Çelebi Gaziler Kulesine varır[19],oradan da doğu yönünde devam eder ve sur dibinden Yedikule’ye ulaşır.Yedikule’den aşağıya doğru yine yeri bilinmeyen bir kule kapısı ve daha güney’de şehrin doğu çıkışı olan Kelemerye Kapısı yer almaktadır.Doğu surları Kelemerye Kapısından Beyaz Kule’ye kadar devam eder ve burada son bulur.Beyaz Kule’nin bir de giriş kapısı bulunmaktadır[20].Beyaz Kule’den limanda bulunan Yalı Kapısına kadar tüm sahil boyunca sur duvarı devam eder lakin duvarın dış yüzünde deniz olduğundan Evliya Çelebi bu mesafeyi sur içinden katetmek zorunda kalır.Kale’nin çevresinde toplam 8 giriş kapısı mevcuttur.
Selanik kalesi Osmanlı şehir yapısının tipik bir örneğini teşkil etmektedir.Buna göre kale tahkimatı birbirinden ayrı olacak şekilde içten ve dıştan kapılarla birbiri ile birleşen bölme hisarlar’dan oluşmaktadır.Her hisar’da ayrı bir kale dizdarı ve yeniçeri birliği bulunur.Selanik hisarının ilk bölümü surlarla kuşatılmış anaşehirdir.Burası aynı zamanda sivil yerleşimin en yoğun olduğu geniş bir alandır.İkinci hisar Vardar Kalesi’dir[21],üçüncü hisar Kelemerye ağalığı[22],dördüncüsü Yedikule Kalesi,beşincisi Kuşaklı Kule[23] ve sonuncusu Tophane Kalesi ağalığıdır.Her hisarın kendi giriş kapısının yanı sıra Yedikuleyi ana kente bağlayan iki kale kapısı daha bulunmaktadır.
Kanuni Sultan Süleyman döneminde inşa edilen Beyaz Kule,Mimar Sinan'ın eseridir.Şehrin kale savunmasının güçlendirilmesine yönelik genel bir yapılandırma çerçevesinde surların güneydoğu köşesine yapılmıştır.Kale'nin güneybatı kısmında bulunan ve bugün yıkılmış olan Tophane Kulesi ve az sayıda kalıntıları bulunan Vardar Kalesi ile birlikte limanı ve Selanik körfezini korumaktaydı.

Selanik kalesinin tamiri hakkında
Evliya Çelebi,Selanik kalesi’nin I.Murad tarafından fethinin ardından tamir edildiğine değinmektedir.Selanik’in fethi hakkında başta değindiğimiz hatalı tarihlendirmeyi ve şehri I.Murad Hüdavendigar’ın fethettiği yanlışını burada tekrarlayan Çelebi zaman içinde eskiyen surların Hicri 952(1545) yılında Kanuni Sultan Süleyman tarafından tamir ettirildiğini dile getirmektedir.Şehir surları’nın 1430 fethi sırasında harap bir halde olduğu gerek şehrin Venedikli yöneticileri tarafından gerekse çağdaş bir kaynak olan Ioannis Anagnostis’in kroniğinde açıkça belirtilmektedir.II.Murad fethin ardından surları onartmış ve 1431 yılında Yedikule’yi inşa ettirmişti.Fakat fethin üzerinden bir asrı aşkın bir  süre geçtiğinde ve 16.yüzyılın ortalarına gelindiğinde kale’de yeni bir tamirata ihtiyaç duyulduğu anlaşılmaktadır. “Süleyman Han Akdeniz içinde Kastel Kalesi,Körfös Kalesi,Çukalar ve Andirik Kalesine giderken bu Selanik’te kışlayıp kaleyi ihya edip 3 tarafına 4 adet sağlam kaleler inşa eyleyip bu Selanik Kalesini sanki Kahkaha Kalesi ve Van Kalesi eylemiş” der Evliya Çelebi.Buradan Sultan Süleyman’ın düzenlediği seferlerden birisi sırasında Selanikte kışlayıp bazı tamiratlarda bulunduğu sonucu çıkmaktadır.
Vardar Kalesi:Deniz kıyısında inşa edilmiş olan kalenin 12 mazgalında bulunan 10 adet top denize doğru yöneltilmiştir ve limana saldırıda bulunabilecek kafir gemilerine karşı koruma sağlamaktadırlar.Kalenin giriş kapısındaki kitabeye göre Vardar Kalesi Sultan Süleyman döneminde,1545 senesinde yapılmıştır[24].
Kelemerye Kalesi: Burc’u Esed[25] veya Beyaz Kule Kanuni Sultan Süleyman Han döneminde Mimar Sinan tarafından yapılmış ve Evliya Çelebinin tabiriyle “göklere doğru baş çekmiş” 8 katlı bir yapıdır.Kale içinde bulunan 40 oda,bir su sarnıçı ve bir zaviye ile Beyaz Kule askeri donanımının da ötesinde bir malzeme ve mühimmat deposu görevini görüyordu.İçinde bir cami,tahıl ambarları ve cephane mahzenleri ve çeşitli mühimmatlar depolanmıştı.Deniz kıyısına yakın bir demir kapısı üzerinde 20 tane büyük topu bulunan kule,Vardar Kalesi gibi limanı korumak için yapılmıştı.Düşman gemilerini hedeflemek için döşenen toplar aynı zamanda bayram günlerini müjdelemek için atışlar yapmaktaydı.Kule’nin tepesindeki küçük mazgallara yerleştirilmiş ufak topları Evliya Çelebi kirpi tüyüne benzetmektedir.Beyaz Kule şehir hapishanesi olarak kullanılmaktadır.Kıble yönündeki demir kapısının üstünde bulunan ve Çelebi’nin bizlere aktardığı kitabede 942(1535) yılında Sultan Süleyman tarafından yaptırıldığı yazılıdır.Beyaz Kulenin bir diğer kitabesinde ise mimarının eserin yapımına bulunduğu atıf yer almaktadır.Çelebi bunu da aynen aktarmıştır.
Yedikule Kalesi:Çelebi son olarak Yedikulenin İçkale kapısının üzerinde bulunan ve Sultan I. İbrahim döneminde yapılan bir onarımın tarihini veren kitabeyi bizlere aktarır.
Bu makalemizde kısaca 1668 senesinde Selanik’e gelen 17.yüzyıl türk seyyahı Evliya Çelebi’nin şehrin fethi hakkında bizlere aktardıklarını,şehrin devlet,asker ve dini mertebe unsurlarına istinaden nasıl bir idari yapıya sahip olduğunu ve Selanik kalesi’nin 18.asırda şehrin savunmasına nasıl katkıda bulunduğuna dair bizlere aktardığı bilgileri irdelemeye çalıştık.Şüphesiz Evliya Çelebi,şehir hakkında kayda değer büyük ölçekte bir tarifi eserinde bizlere sunmaktadır.Çok kültürlü bir etnik yapıya sahip olan şehrin sakinlerinin günlük yaşamına ve şehirde ticaretin nasıl geliştiği konusundaki bilinmezlere ilerleyen yazılarımızda tekrar değineceğiz.





[1]Osmanlı sarayında ehl-i hiref olarak bilinen sanatklarlar zümresine mensup kuyumcuların amirlerine verilen ad.
[2]http://tr.wikipedia.org/wiki/Evliya_Çelebi.
[3]K.Mertzios,Mnimeia Makedonikis Istorias,Thessaloniki 1947.
[4]Günümüz Türkçesiyle Evliya Çelebi Seyahatnamesi,Seyit Ali Kahraman,8.Kitap,1.Cilt,Yapı Kredi Yayınları,İstanbul,Mart 2011.
[5]Osmanlı devletinin kuruluş döneminde, barış zamanı tarımla uğraşan, savaş zamanı sefere katılan; kapıkulu ocaklarının kurulmasından sonra da bir süre geri görevlerde eyalet askeri olarak kullanılan; buna karşılık kimi vergilerden muaf tutulan bir sınıf atlı asker.
[6]Osmanlı İmparatorluğu toprak düzeninde yıllık geliri yirmi bin akçeyle yüz bin akçe arasında olan topraklar ve bu topraklardan alınan vergi. krş. tımar,has.
[7]Osmanlı sarayının,yönetsel ve askeri örgütünde belli orun ve aşamadaki kişilere verilen ad.
[8]Kaledeki askerlerin kumandanı.
[9]Osmanlılarda genel olarak yerli Hrıstiyanlardan kurulmuş bir sınıf askerin kumandanı.
[10]İslam şehirlerinde çarşı ve Pazar esnafını din kurallarına göre dentleyen görevli,belediye memuru.
[11]Vergi toplamakla mükellef kişi.
[12]Osmanlı sarayında,resmi binaların onarımı ve yapımı işleriyle uğraşan mimarların başı.
[13]Güvenlikten sorumlu kişi.
[14]Baruthane amiri,bakıcısı,katipleri.
[15]Evliya Çelebi Selaniki ziyaret ettiğinde şehrin deniz kıyısında yer alan antik surları henüz ayaktadır.Selanik’in tüm Osmanlı hakimiyeti boyunca kale içine kısıtlı yerleşimi ancak 19.asrın ortalarından sonra şehirde görevde bulunan yenilikçi valileri döneminde ve Tanzimat reformları çerçevesinde ilk olarak 1869 yılında deniz surlarının ve 1879’dan sonra doğu ve batı yakadaki surların bir kısmının yıktırılmasıyla değişecek,şehir iki yöne doğru genişleyecektir.
[16]Tophane kulesi olarak da bilinen altıgen taş yapı limanı koruma amaçlı inşa ettirilmişti.Bugün yapıdan eser yoktur.
[17]Liman’a açılan anakapı olan Yalı Kapısı mı yoksa daha doğudaki Vardar kalesine ait bir kapı mı olduğu açıkça belirtilmemektedir.Tahminen Yalı Kapısı’dır çünkü Çelebi’nin aşağıda belirttiğinden yola çıkarsak Vardar kalesinin giriş kapısı ile Vardar kapısı arasındaki mesafenin 300 adım olması güç bir ihtimaldir.
[18]Altın Kapı olarak da bilinirdi.Varlığı Roma dönemine kadar dayanmaktadır.19.yüzyıl’da şehrin batı’ya doğru genişleme hamlesi sırasında yıktırılmıştır.
[19]V.Dimitriadis şehrin kuzey surlarındaki bir kulenin Namazgah Kulesi olarak adlandırıldığından yola çıkarak uzey surlarının dışında toplu bir namazgahın bulunabileceğine dikkati çekmiştir.Evliya Çelebi’nin zikrettiği Gaziler Kulesinin aynı mevkide bulunmasına rağmen Namazgah Kulesi olup olmadığını kesin olarak söylemek mümkün değildir.
[20]Evliya Çelebi giriş kapısındaki kitabeyi aynen aktarmaktadır.Ondokuzuncu yüzyılın sonlarında Beyaz Kule’yi çevreleyen küçük kale duvarı yıktırıldığından kitabe günümüze ulaşamamıştır.
[21]Şehrin güneybatı kısmında,limanı korumak amacıyla yaptırılmıştır.II.Murad’ın şehri fethinden sonra yaptırıldığı bilindiği gibi Kanuni Sultan Süleyman döneminde tamir edilmiştir.
[22]Kalamaria bölgesine yakın olduğundan Kelemerye Kulesi olarak bilinen Beyaz Kule 19.yüzyılın sonuna kadar hapishane olarak kullanıldı.Kule,etrafındaki küçük sur duvarının içinde bulunan mescid ve tekke ile bir askeri ünittenin tüm ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde inşa edilmişti.Burada daimi bir yeniçeri birliği görev yapmaktaydı.
[23]Zincirlikule olarak da bilinirdi.
[24]Bugün var olmayan kitabede “bünyad” sözcüğü kullanılmıştır.Bu cümle haliyle baştan inşa edilme anlamını taşımaktadır fakat kale’nin varlığı 1545 yılından çok önce birçok kaynakta belirtilmektedir.
[25]Aslan Kalesi anlamına gelmektedir.