Herzogenaurach
Yatağımdan doğrulup perdeyi açtım.Yüksek bir binanın en üst apartman katında,tarihi Franken eyaletinin düz yeşil vadileri,sık ağaçlarıyla koyu ormanları ayaklarımın altındaydı.Böylesine güneş dolu,temiz kır havasının tüm beyin hücrelerine hükmettiği bir sabahta pencereden yemyeşil teperleri seyretmek,nefes dolusu oksijeni ciğerlerine çekmek herşeyden daha fazla tatmin etmeye yetiyordu insanı.20.000'den fazla nüfusa sahip,Almanya ölçülerinde küçük bir taşra kasabası mahiyetindeki Herzogenaurach,Regnitz nehrinin bir kolu olan Aurach ırmağının kıyısına kurulmuştu.Aurach'ın gelini veya Aurach'ın boy beyi.İsim anlamını buralarda bir yerlerde arayaduralım,o sabah sağlam bir kahvaltı ettikten sonra gözümü açtığım bu küçük kasabayı teferruatlarıyla keşfetme heyecanını ilerleyen günlere devrederek daha kuzeye,tarihi dokusu,meşhur dumanlı birası ve çağlayan ırmakları ile Yukarı Franken'in en önemli kentine doğru yol aldım.


Bamberg
Regnitz ırmağının kıyısında,UNESCO Dünya Kültür Mirası lisetesinde yer alan Bamberg,küçük bir kasaba olmasına rağmen Yukarı Franken'in en önemli merkezi sayılıyordu.Şehir merkezine doğru ilerlerken şehrin tarihi bir binada yer alan adalet sarayının etrafında avukatlık bürolarını seyrettim durdum.Etraf bir iş günü için oldukça sakin sayılırdı.Adalet sarayının önündeki meydanda kırmızı renkte sekiz adet insan heykeli ilgimi çekti.Az ileride akli dengesi bozuk yeğenlerinin kral naibi olarak tahta oturan ve 1886-1912 yıllarında Bavyera'yı yöneten Prinzregent Luitpoldun at üzerindeki heykeli bulunuyordu.Ayak bastığım ilk andan itibaren şehride hakim olan uhrevi ve ağır diyebileceğim bir havanın beni kapladığını hissettim.Yağmur yağmasa da havanın bulutlu olması da belki bunda etkili olmuştu.Şehrin en ünlü otel ve aynı zamanda restoranı olan Messerschmitt'in cep yakan fiyatları ile ilgili aldığım malumattan sonra,süslü mağazaları ve renkli pastane ve kafeteryalarıyla Lange Straße üzerine çıktık.Bir kavis çizerek yükselen ana caddenin başında asılı olan ve henüz gerçekleşen eyalet seçimlerinden kalma pano,ülkemde pek de iyi sözle yad edilmeyen güçlü kadın Angela Merkelin burada sevildiğine mi işaretti? Meyve çarşısının bulunduğu meydana kadar ilerledik.Bamberg,Kutsal Roma-Germen İmparatorluğunda katolik hrıstiyan nüfusunu arttırmak amacıyla 1007 yılında kurulan tarihi bir başpiskoposluğun merkeziydi.Asırlar boyunca burada görev yapan başpiskoposların ikametgahı olan kente her köşesine yayılmış olan katedraller damgasını vurmuştu.Yolda yürürken göze takılan şehir halkının görünüşleri itibarıyle de mutaassıp bir yapı çizdiklerini söylesem abartmış olmam.Yine de yüksek bir yapı olan Martinskirche kilisesinin önünde kurulmuş olan pazar alanında ellerinde gazete ve kitaplarıyla hatırı sayılır bir genç topluluğu bulunuyordu.Burası aynı zamanda bir öğrenci kentiydi de.Tarihsel dokuyu her adımda teneffüs ettiğim bu yerleşimin sokaklarında yürürken geçmiş zamanların atmosferini birebir idrak ediyor gibi hissettim.Yol kenarında sıra sıra dizilmiş birçok bisiklet şehirde ulaşımı sağlamak için cazip bir seçenek gibi görünüyordu.Meyve çarşısının hemen arkasında bulunan Bamberg Altstadt küçük bir meydanın etrafında bezaenmiş dükkanlarla ana çarşıyı teşkil ediyordu.Çarşının içinden geçtik ve dar bir köprünün başında durduk.

Bamberg'in biraz kuzeyinde bir yerlerde Main nehrinden koparak Bavyera'nın güneyine doğru yoluna devam Regintz nehri şehrin içinde iri ufaklı birçok kola ayrılmakta.Bu kollardan her biri yer yer çağlayan yer yer de durgun akan ve şehrin damarlarına dönüşen kanallara dönüşüyor.Bu kanalların üzerinde de tarihi taş köprüler ve gotik mimari uslupta tarihi yapılar yer alıyor.Kanalların üzerinde küçük yük gemileri,gerek kent içinde gerekse şehirlerarası nehir taşımacılığının burada hakim olduğuna bir işaretti.Şehre her açıdan hakim ve minik bir panorama sunan eski bir taş köprüyü yürüyerek kanalın karşı tarafına,Bamberg'in eski kentine doğru adımlarımızı attık.Ahşap kalasların çaprazlama ve dikine kesiştiği ve dışarıdan bakıldığında büyük bir ağı andıran çatılar,çeşitli renklerde boyanmış üzerlerinde resim sanatının eşsiz örneklerinin sergilediği binalar göze çarpıyordu.Köprüden bakıldığında nehrin kıyısında ve az ileride bir renk harmanına dönüşmüş ve iç içe geçmiş yeşil otlukların arasında uzun bir yapılar dizesi gördüm.Köprü üzerinde şehri gezen birçok turist ve yerli Almanın olduğunu farkettim.Biraz duraksadım ve çevreyi seyrettim.Ağırlığının yanında çekici ve huzur veren bir kentti burası.Gürültü yoktu,karmaşadan uzaktı.Dar sokaklar ve yüksek tarihi yapıların arasından geçtik.Schlenkerla,Bamberg'in en meşhur birahanesi ve yemekhanesiydi.Fiyatlar dudak uçuklatıcı cinsten.Gördüğüm birçok birahane ve yiyecek dükkanında olduğu gibi Schlenkerla'nın girişinde de oldukça süslü ve şirin bir tabela asılıydı.Yol boyunca bunlara fırın,terzi,oyuncak eşya,vb. gibi dükkanlarda rastlamak mümkün.Balkonlar çoğunlukla kırmızı ve beyaz renkte çiçeklerle donatılmış.Bu ortama eşi görülmeyen bir güzellik katıyor ve şehir sakinlerinin yaşadıkları yeri güzelleştirmeye önem verdiklerini gösteriyor.Eski şehri nehir kıyısından takip ederek az önce bahsettiğim ve karşı tarafta yer alan yapılar dizisinin önüne geldik.





























Klein-Venedig(Küçük Venedik) 
Küçük Venedik olarak anılan bölge Regnitz ırmağının bu kesimde oluşturduğu bir kolun boyunda sıra sıra inşa edilmiş çeşitli renkte irili ufaklı geleneksel evlerin bulunduğu bir yer.Çok şirin ve oldukça grafik bir görüntüsü var.Evlerin ırmağa bakan pencerelerinin hemen önünde gelişi güzel kıyıya vurmuş birkaç bot bulunuyor.Akıntının şiddetli olmadığı bu noktada karşıya geçmek veya bir nehir turu atmak için ideal bir vasıta diye düşündüm.Tahta bir rıhtım,yeşil otluklar ve su üzerinde büyük bir estetikle dans eder gibi yüzen birkaç kuğu.Bu şehirde bunalmış ve yorulmuş bir insanın herşeyden uzaklaşmak istediğinde koşup geleceği sığınak burası olmalı şüphesiz.Akan suyun sesi dahi insanı rahatlatmaya yetiyor.  


Domplatz
Klein-Venedig'in huzur ortamını terkedip dik bir sokaklar labirentinden kıvrılarak yukarıya doğru ilerledik.Dar bir geçit üzerinden basamakları tırmanarak Domplatz'a vardık.Bamberg Katedrali tüm ihtişamıyla karşımızdaydı.Göğe ip gibi yükselen dört sivri çan kulesi,önünden geçen telaşlı Bamberglilerin randevularına vaktinde yetişmeleri için bir kulenin iki yüzüne yerleştirilmiş iki büyük saati var.Katedralin bulunduğu meydanın ismi Domplatz,yani katedral,büyük kilise meydanı.Tarihi bir başpiskoposluğun merkezi olması bakımından din adamlarının yoğunlukta yaşadığı bir şehir burası.Dolayısıyla bugün halen aktif olan sayısız manastırın da bulunduğ bir kent.Keşişler tarih boyunca Bamberg'te Alman katolikliğinin yayılması için hizmet vermişler.Katedralin yanında,Domplatz dini mertebenin şehirdeki gücünü simgeleyen bir dizi yapının bulunduğu merkez.Alten Hofhaltung,yani Bamberg Başpiskoposunun eski sarayı ve ikametgahı.Sarayın ön cephe girişi,Fassadenfront eşsiz taş oymacılığının eşsiz örneklerinden birinin uygulamasıydı açıkçası.Bu şehirde yaşamış başpiskoposların bazılarının küçük heykelleri giriş üzerine oyulmuştu.Fassadenfront o gün bizim geleceğimizi duyduğundan mı bilinmez,koyu renklerinden arınmış,inşa edildiği taşın gri tonlarına inat rengarenk balonlarla bezenmişti.Daha önce Meksika'da var olduğunu bildiğim katolik kiliselerinin ön cephesini andıran yapının pencereleri rengarenkti.Arnavut kaldırımı olarak tabir ettiğimiz kaldırım taşlarını yürüyerek meydanda bulunan diğer bir resmi yapının,Fassenfront'un hemen karşısında yer alan Neue Rezidenz,başpiskoposun yeni sarayının önüne geldik.Onlarca penceresi ve simetrik yapısıyla şık ve bakımlı bir binaydı.Bambergin kalbinde bulunuyorduk.

Rosengarten ve Michaelsberg Manastırı

Rosengarten
Asırlar evvel Bamberg şehri buradaki başpiskoposluğun merkezi konumuna getirildiğinde Vatikan'ın katolik dinini yayma politikasını izleyen sayısız keşiş burayı üs edinerek Aziz Roma-Germen İmparatorluğunun her köşesine dini yaymaya kendilerini adadılar.Bu görevlerinin dışında başkaca meşgaleleri de yok değildi.Zaman içinde şehrin ününü sınırları dışına yayan ve tüm Almanyada tanınan bir bira kültürü gelişmiş burada.Sekiz birahanesinde saymakla bitmeyecek bira çeşitleri merakla servis edilip afiyetle içiliyor.Bamberg'i bira konusunda meşhur bir kent yapan ise buraya has dumanlı birası.Özel bir teknikle hazırlanan bira burada Raucbier olarak biliniyor.Keşişler bira kültürünün gelişmesinde önemli rol oynamışlar.Katolik rahiplerin merakla ilgilendikleri bir diğer alan ise botanoloji olmuş.Ortaya çıkan sonu ise mükemmel.Tam 250 çeşit gülü bünyesinde barındıran Rosengarten,yeni sarayın hemen arkasındaki bahçede,tüm Bamberge tepeden hakim bir mevki üzerinde bulunuyor.Bahçeye adım atmamızla birlikte her yerden çıkan japon turistleri bir kez daha karşımda gördüm.Hiç de şaşırmadım.Gül bahçesi,sarı,kırmızı,penbe ve beyaz renklerde güllerle donanmıştı.Böyle bir güzelliği nasıl tarif edebilir ki insan.Hemen sol elimde,yüksek bir tepede Michaelsberg manastırı yükseliyordu.Yedi tepeli büyük şehirlerin bir minyatürü gibiydi Bamberg.Manastır bugün halen Michaelkirche ismiyle kilise olarak faaliyette.Gül bahçesinden şehrin panoramasını görmek mümkün.Kiliseleri,nehrinin akışı ve eski veya yeni tarihi yapılarıyla ortaçağ görünümünden pek fazla şey kaybetmemiş bir şehir.Rosengarten'den çıktık ve yeniden Fassenfronta doğru yöneldik.Meydandan ayrılmadan önce eski başpiskopos sarayını ziyaret ettik.Sarayın iç avlusu,İnnenhof geniş bir iç meydanın çevresinde yer alan keşiş odaları ve kilerlerle doluydu.Balkonları renkli çiçeklerle süslenmiş Innenhof'u keşişlerle dolu düşündüm bir an.Böylesine güçlü bir din merkezi ve ruhani bir güç şüphesiz bölgede önemli bir etki alanı oluşturmuş.Bu gözle görülür bir gerçek.


Altes Rathaus
Dlomplatzı geride bıraktık ve yine basamakları kullanarak geldiğimiz köprüye doğru yol aldık.Bu kez varış noktamız Bambergin dünyaca ünlü eski belediye binasıydı.1386 yılında,öylesine geçmiş bir tarihte bu yapıyı Rengitz nehrinin "üzerine oturtmak" hangi delinin aklına gelmişti bilmiyorum.Tek bilebildiğim oldukça orijinal ve isabetli bir fikir olmuş.Altes Rathaus havada dururcasına altından güldür güldür akan Rengitz ırmağına aldırış dahi etmiyordu.Geleneksel mimari ile inşa edilmiş yapıyı uun uzun seyrettim.Malesef ki hemen yakınından geçen birinci köprü tadilat nedeniyle kapalıydı.Daha uzağında yer alan ikinci köprüden geçerek eseri görme imkanım oldu.Gerçekten bir masal dünyasına ait ve mistik çağları çağrıştıran bir atmosfere sahipti burası.

Artık akşam oluyordu.Bütün gün yürümenin verdiği yorgunluk tam ayaklarımıza çökmeye başlamışken Lange Straße üzerinde Bamberg'i meşhur kılan bir diğer lezzet olan sütlü dondurmayı tatmak için durakladık.Çikolatalı,çilekli,her çeşit sütlü dondurmalar insanın iştahını kabartıyordu.Görüntüleri kadar lezzetleri de yerindeydi doğrusu.Hava iyiden iyiye kapanmıştı.Koyu bulutlar Bavyera semalarını kaplarken ben,dönüş yolunda önümüze çıkan levhalardaki kasaba isimlerini okumakla meşguldum.Kuzeydeki yolculuğum devam ederken gecenin getireceği yeni sabahta çıkacağım yepyeni istikametin heyecanını yaşayarak başımı yastığa koydum.